TBMM Küresel İklim Değişikliği Araştırma Komisyonu, AKP Afyonkarahisar Milletvekili Veysel Eroğlu başkanlığında toplandı. Komisyon toplantısında sunum yapan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Şeref Kalaycı, madenlerin hayatın vazgeçilmezi olduğunu belirterek “Hayatımızın her aşamasında madenlerle iç içeyiz. Her şeyimiz maden. İçinde bulunduğumuz bina madenlerden yapılmış. Madenleri hayatımızdan çıkarırsak inanın taş verine döneriz” dedi.
“90 TİCARİ MADENDEN 70’İ TÜRKİYE’DE VAR”
Türkiye’nin maden alanında zengin bir ülke olduğunu kaydeden Kalaycı, “Çok büyük rezervlere sahip değiliz ama çok çeşitli madenlerimiz var. Her madenden yeter ölçüde madenimiz var. Dünyada ticareti yapılan 90 çeşit maden var, 70i Türkiye’de bulunuyor. Rezerv anlamında iyi durumdayız. Bor madeninde Türkiye birinci sıradadır. Dünya rezervlerinin linyit kömüründe ilk ikidedir” diye konuştu.
Bakan Yardımcısı Kalaycı, madenciliğin algısının negatif olduğunu belirterek, “Hayatımızda her şey madenlerden oluşuyor. Çağdaş yaşam malzemelerini madenlerden yapıyoruz. Madenciliğin yasak olduğu alanları neresi; milli parklarda maden ruhsatı olmaz, sit alanlarında, su havzalarında, yaban hayatında, tarım alanı, imarlı alanlara maden ruhsatı verilmez. Zeytinlik alanlara 3 kilometreye kadar mesafeye kadar madencilik yapamazsınız” ifadesini kullandı.
“YENİ KANUNLA MADEN SAHALARININ REHABİLİTASYONU ZORUNLU OLACAK”
Türkiye’nin yüz ölçümünün binde 1’inin maden için kullanıldığını, bu oranların Kanada ve Almanya gibi gelişmiş ülkelerde çok daha yüksek olduğunu söyleyen Kalaycı, “Madenciliğin çevreye etkisi var mı, var. Madenciliğin sonuçları. Çok güzel mevzuatlarımız var. Değiştirilmesi gereken de pek çok olgu var. Gerektiğinde cezalandıran mevzuatımız mevcut. Sıkı bir denetim olduğunu da söyleyeyim” dedi.
Medenin bulunduğu yerden çıkarıldığını söyleyen Kalaycı, şöyle konuştu:
* Bu bir operasyon doğaya çıkarırken zarar veriyor musunuz? Doğada olumsuz etkileniyor. Bunu bir ameliyata benzetebilirisiniz. Doktor kalp ameliyatında hastanın göğsünü açıyor. Operasyon sırasında görseniz muhtemelen içiniz kaldırmaz. Tansiyonunuz oynar.
* Operasyon sonrasında gerekli işlemleri yapıyor, dikiyor kapatıyor. Sonrasında rehabilitasyon, iyileşme süreci başlıyor. Madenleri de ben buna benzetiyorum. Bulunduğu yerden madeni çıkaracaksınız, o bir operasyon ve orada yer kabuğuna zarar veriyorsunuz.
* Madenler Türkiye’de var ama sınırsız değil. Madenleri çıkarırken de kullanırken de son derece dikkatli davranmalıyız. Ancak çıkarma işlemi tamamlandıktan sonra o alanların rehabilite edilmesi lazım. Bu konuda başarısız olduğumuz örnekler de var.
* Baktığımız zaman, rehabilite edilmemiş, köstebek çukuru gibi duran pek çok maden sahası var. Önümüzdeki 2021 yılı son baharında muhtemelen yeni maden kanunu Meclisimize gelecek.
* Bu maden kanunun en önemli ayağı rehabilitasyon. Maden sahalarının rehabilitasyonu. Rehabilitasyon zorunlu hale geliyor. Yani kanun teklifinin temel direği maden sahalarının rehabilitasyonu olacak.
Bakan Yardımcısı Kalaycı, rehabilitasyonun zorunlu olduğunu ama cezaların caydırıcı olmadığını söyledi.
“DOLAR BASAMIYORUZ AMA ALTIN BASABİLİYORUZ”
Altın madenciliğinin Türkiye’de 2000’li yıllara kadar sıfır olduğunu, 2001 yılında ise 1,5 tonluk altın üretimi yapıldığını söyleyen Kalaycı, şöyle konuştu:
* 2020 yılında 42 ton üretmişiz. Hedef 100 ton altın. Türkiyede 6 bin 500 ton potansiyel rezerv var. En önemlisi de şu. Türkiyede 1 gramı yurt dışına gönderilmiyor. Merkez Bankası satın alıyor. Londra altın borsasında oluşan fiyat üzerinden Türk Lirası ile alıyor.
* Dolar basamıyoruz ama altın basabiliyoruz. Yabancıların altın üretimindeki payı yüzde 53 oranında yerli firmalar ise yüzde 47 oranında. Önümüzdeki yıllarda yerlilerin ruhsatı artıyor. Yabancıların çıkardığı altını da Merkez Bankası alıyor. Yabancı firmalar ise üretiminin sadece yüzde 40ını dövize çeviriyorlar. Yüzde 60ı Türkiyede kalıyor.
AFAD BAŞKANI TAŞDELEN: İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ DEPREMLERİ TETİKLİYOR
Komisyonda bir sunum yapan, AFAD Başkanvekili Hamza Taşdelen, afetleri doğal kaynaklı ve teknolojik afetler olarak 2’ye ayırdıklarını söyledi.
İklim değişikliği ile hidrolojik ve meteorolojik afetlere maruz kalındığını söyleyen Taşdelen, “Bir bilim adamlarının yaptığı çalışmalara göre söylüyorum, jeofiziksel afetlere iklim değişikliğinin neden olabileceğine yönelik bulgular var son yıllarda. Yani iklim değişikliği nedeniyle buzulların erimesi kütlelerin yer değiştirmesi nedeniyle dünyanın dengesinin bozulduğu ve bunun yer altını engellediği yönünde iddialar var. Biz de bunu iddialara yakın bir takım bulgular elde ettik. Deprem ölçümlemesini AFAD olarak biz gerçekleştiriyoruz” diye konuştu.
2020 yılının Türkiye için afetler açısından zorlu bir yıl olduğunu kaydeden Taşdelen, “Toplamda 2 bin 343 tane afet olayı saptadık. Şu anda ise 2021 içinde 388 tane. 2 bin 343 rakamı 2020 için çok büyük bir rakamdır. Hakikaten kriz yönetimi yılı olarak kayda geçmiş oldu” ifadelerini kullandı.
Sunumunun ardından milletvekillerinin sorularını cevaplandıran Taşdelen, şöyle konuştu:
* Depremlerle iklim değişikliği olaylarının ilişkisi olduğu üzerinden bir şey söylemeye çalıştım. Son 30 yıl, 20 yıl ve 10 yıl ortalamalarındaki deprem artışlarının vurgusu iklim değişikliği nedeniyleydi. İklim değişikliğinin sebep olduğunu söylemeye çalıştım.
* Bir makaleden bahsedeyim. 2001 yılı ile 2015 yılı dünyadaki 5 ve üzeri depremin sayısı 10 kat arttı. İklim değişikliğinin yol açtığı bir şey olarak söylemeye çalışıyorum. Ben bunu makaleden söylemeye çalışıyorum. Burada aktarma gereği duydum.
* Meteorolojik olayları zaten etkiliyor iklim değişikliği, bırakın zeofizik olayları da etkiler halde olduğunu söylememiz lazım. Bu önemli bir konu. DHA