Mert İnan / İstanbul – Bartın, Sinop, Kastamonu ve Samsun’da yaşanan sel felaketi, kentleri adeta savaş alanına çevirdi. Karadeniz’de neredeyse her şiddetli yağış sonrası oluşan manzaraları değerlendiren uzmanlar yaşananları “Malumun ilanı, insan hatası” olarak yorumladı.
İTÜ Meteoroloji ve Afet Yönetim Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, Batı Karadeniz’de etkili olan sağanak yağışın neden olduğu yıkım için, “Yaşananların doğayla hiçbir ilgisi yok. Bu tablonun tüm sorumlusu doğal yaşama sürekli müdahale eden, dere yatağına bina yapan insanlar ve bunu durdurmayan yetkililerin suçu. Küresel iklim değişikliğinin etkilerini göz önünde bulundurarak, bu tür yapılaşmalara kesinlikle izin verilmemesi gerekiyor. Karadeniz’de yaşanan son felaket, malumun ilanıdır” dedi. Yıkılan bölgelerin yeşil alan olarak ilan edilmesi gerektiğini de söyleyen Kadıoğlu, şöyle devam etti:
“Aynı yağmur her eve yağdı ancak yıkılan konutlar dere kenarındakiler. Dere içine bina yapılamaz. Her sel felaketinden sonra aynı konular gündeme gelse de kimse yapılması gerekenler için çaba göstermiyor. Kentsel dönüşüm kırsal için de gerekli ve bu tür dere yatağına yapılmış evler mutlaka taşınmalı. Biz bunları söylesek de, sel olan bölgelerde yıkılan binaların yanına bina yapılmaya devam edecek. Unutuyoruz, ders almıyoruz.”
‘Doğanın intikamı değil’
Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Mühendisliği Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Oğuz Kurdoğlu ise yapılan yanlışlar ve ortaya çıkan tabloyu şöyle yorumladı:
“Yıkılan evlerden anlaşılıyor ki, taşkın yatağı işgal edilmiş ve dere ıslahı adı altında beton kanallar yapılmış. Kastamonu, Sinop ve Bartın, bir yılda alacakları yağışı, birkaç saat içinde aldılar. Yaşananlar insan hata ve ihmallerinden kaynaklanıyor. Doğayı suçlamak kolaycılık. Derelerin milyonlarca yılda oluşturduğu taşkın yatağına ev yapmayacaksınız. Afet dediğimiz felaket, insanların varlığıyla oluşan bir durum. ‘Doğanın intikamı’ gibi söylemler yanlış. Dere yatağını ister, o yatakta huzur bulur. Felaket yaşanan bölgelerde taşkın düzlüklerinde muazzam betonlaşma görüyoruz. Yamaçlardan uzanan yüzlerce patika adeta ark vazifesi görerek, yağmur sularının dereye dönüşmesine neden oluyor. Meyilli arazide hem suyun şiddeti, hem de hızı artıyor. Üstelik bu sular yukarılardan malzemeleri taşıyarak, aşağıdaki yerleşim yerlerinde yıkımlara yol açıyor. Orman ve bitki örtüsü tahrip olmasa, yağmur suları daha salınımlı olarak yamaçlardan süzülür.”
‘İstinat duvarı doğal akışı bozuyor’
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi’nden Pof. Dr. Turan Yüksek dere yataklarının oluşu itibarıyla mühendislik harikası doğal sistemler olduğunu vurgulayarak, şunları söyledi:
“Doğu Karadeniz’de bir şekilde dere yataklarına tecavüz söz konusu. Debinin düşük olduğu zamanlarda matematiksel hesaplarla ölçek yaparak tahminde bulunmak gibi bir yanlışa düşülüyor. Bu işleri tasarlayanlar 500 yıllık büyük ölçekli ölçümleri göz önünde bulundurmalıdır. Şayet Karadeniz’de dere yatakları ile oynanmamış olsa felaket bu boyutta olmazdı. Dere yataklarına istinat duvarı ördüğünüz takdirde doğal akışı bozarsınız. Bir diğer sorun da dere yataklarından taşan suyun nereye depolanacağı. Maalesef bu hesaplamalar yapılmıyor. Dere yataklarının kenarlarında mutlaka taşkın alanları olması, buraların da tercihen yeşil alan kalması gerekir.”
‘Şehir modellerimiz çok yanlış’
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Meryem Kayan şu görüşleri dile getirdi: “Birbirleriyle örtüşmeyen iki farklı dinamiğin sonucunu gördük. Karadeniz coğrafyası bu afetlere çok açık ve sürekli yağış alan bir bölge. Buna rağmen dere yataklarında ev yapılırken, gerekli kurumlar buna karşı önlem almıyor. Dere yatakları ıslah adı altında beton kanallar haline geliyor. Geçen yıl Giresun’daki tablonun benzerini gördük. HES işletmesinde zarar görülmesin diye kapaklar açılıyor. Dere yatağı hacminin fazlası suyu taşıyamıyor. Eğimle birlikte büyük su kütlesi hızlanarak önüne ne katarsa denize ulaşmaya çalışıyor. Tipik bir Karadeniz tablosu ve baştan aşağı yanlışlar silsilesi. Şehir modellerimiz yanlış. Bu şekilde devam ettğimiz sürece bu felaketleri yaşamaya devam ederiz.”
Fotoğraflar: Can Erok