Efnan Atmaca – Her ne kadar Albert Camus dendiğinde akla ilk olarak “Yabancı” gelse de “Veba” onun başyapıtlarından biri. Kitapta her şey bir nisan sabahı ölü bir fareyle karşılaşılması ile başlar. Çok geçmeden Doktor Rieux, orada oturan herkesin fareleri konuştuğunu fark eder. Tavan aralarında, merdivenlerde, komşu evlerin çöp tenekelerinde fare ölüleri kulaktan kulağa yayılmaya başlar. Hatta fabrikalarda yüzlerce fare ölüsü toplanıldığı öğrenilir. Halk kaygılanmaya başlar. Gazetelerin akşam baskısından sonra olaya el konulsa da bu iğrenç istiladan halkı korumak için hangi acil önlemler alınacağını kestiremezler. Ancak sonraki günlerde durum ciddileşir. Fareler halkın gözleri önünde öbek öbek ölürler. Şehirde endişe doruğa ulaşır. Herkes kökten önlem alınmasını ister ve yetkilileri suçlar. Sonra farelerdeki durum insanlarda kendi göstermeye başlar. Boyunlarında, koltuk altlarında, kasıklarında şiddetli ağrıları olan hastalar artar. Ve “Veba’’ sözcüğü ilk kez ortaya atılır. Dr. Rieux kapıcısını kaybettikten sonra bu hastalıkla ilgili bildiklerini kafasında toparlamaya çalışır. Bunun veba olmadığını kabul etmek ister. Ancak hastalığın yayılmasına bakınca iki ay dolmadan şehrin yarısının ölebileceğini düşünür. Tüm doktorlar ve valilik başlangıçta isim koyamasalar da bu hastalık vebaymış gibi davranıp tüm önlemleri almaya karar verirler. Ancak bir süre bu önlemler çok ciddi olmaz çünkü halkı telaşlandırmaktan kaçınırlar. Ölümler iyice hızlanmaya başlayıp gerekli serumlar da şehre gecikince hastalığın adı konur ve son karar verilir: Şehir kapatılır. “Veba”yı kısaca özetleyince bile tarihin tekerrürden ibaret olduğu gerçeğiyle karşılaşıyoruz.
Müze Gazhane’de sahnelecek
Şimdi de zamansız ya da her zamana hâkim Neil Bartlett tarafından oyunlaştırılan “Veba”, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından yeniden sahneye konuyor. Prömiyeri 15 Eylül’de yapılacak oyunun yönetmen koltuğunda Mehmet Ergen var. Ergen bu oyunu tam da bu zamanda sahnelemeleri konusunda “Dünya çok zor bir dönemden geçti. Yeni bir sahne açarken hem döneme dair anlamlı bir hikâyeyle bir başlangıç yapalım dedik hem de kaybettiklerimiz için bir saygı duruşunda bulunalım istedik” diyor.
“Veba” sadece bir salgını anlatmıyor hatta bunun çok ötesinde bir faşizm alegorisi. Çünkü bu salgın sırasında yaşanan kaotik durumu gözler önüne seriyor. Karantina döneminde verilen mücadele, belirsizlik ve korkunun egemen olduğu bir dünyayı konu alıyor. Mehmet Ergen de oyunun bir faşizm alegorisi olduğuna bir kez daha dikkat çekiyor: “Bu oyunda tartıştığınız şey yalnızca sağlık olmuyor. Politikacıların nasıl davrandığı, basının ne kadar özgür olduğu, izolasyon, karantina, aşılanma gibi konularda bireyin ne kadar özgür olabileceği sorgulanan birçok şeyden yalnızca bazıları. Ve tabii devletlerin para politikaları. Hükümetlerin nasıl bir anda halkına refah sağlayabildiği ya da süründürdüğü.”
Günümüzle paralellikler taşıyan bu oyunda vermek istediğiniz mesaj nedir sorusuna “Mesaj vermek çok ilgilendiğim bir mesele değil. İyi bir oyun seyreden herkes kendine doğru soruları sormaya başlar diye düşünüyorum. Herkes hem zihninde hem vicdanında nasıl davranması gerektiğini tiyatro gibi sanatsal etkileşimlerde yeniden sorgulama fırsatı bulur” diye cevap veriyor. Pandemi dönemindeki uzun ayrılıktan sonra Eylül’de yaşanacak bu büyük buluşma konusunda hem sahne insanları hem de tiyatroseverler çok heyecanlı. Salgın süresince herkes kendine pek çok ders çıkardı. Mehmet Ergen’e de sorduk biz de bu soruyu. “Hem sağlık açısından sorumlu olmamız, hem de bireyler olarak içinde yaşadığımız topluma herkesi dahil edebilmemiz gerekiyor” cevabını aldık. Oyunun bu yıl açılan İstanbul’un yeni kültür merkezi Müze Gazhane’de sahneleneceğini de hatırlatalım ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın yeni sezon sloganıyla bitirelim: “Kaldığımız Yerden Yeniden”…